Asghar Farhadi Ayrılık

      Bu çalışmada, Postmodern tartışmaları es geçerek, modernliğin içinden, ana kaynaklarından yani klasik teoriden hareketle yeni yorumlar getiren Marshal Berman’ın

“modern insanların, modernleşmenin nesneleri oldukları kadar özneleri de olmak, modern dünyada sıkıca tutunabilecekleri bir yer bulmak ve kendilerini bu dünyada evde hissetmek için giriştikleri bir çaba” (Berman, s. 11). olarak tanımladığı modernlik kavramı ve Lefebvre’nin kavramlaştırdığı ve teorize ettiği günlük yaşam ve kurban konumunda olan kadınlar çıkarsaması üzerinden hareket edilerek, Asker Ferhadi’nin (Asghar Farhadi) ‘Bir Ayrılık’ (A Separation)filmi örneğinde ele alınan günümüz İran’ın çağdaş günlük yaşam değerleri, kimlikleri, yaşam tarzları ve kişisel deneyimleri irdelenecektir.

       Söz konusu çalışmanın varsayımı ise, İran sinemasında olduğu gibi ‘Bir Ayrılık’ filminde de, toplumun temel çelişki ve sorunları, kadın üzerine yıkılmaya çalışılırken bu doğrultuda kendi erkekçil çıkarlarını güden bir düzen ilişkisi karmaşıklığı içerisinde, haklılıklarını gerekçelendirme peşinde oldukları üzerine kurulmuştur.

Anahtar Sözcükler: Günlük Yaşam, Cinsiyet, Kadın Anlatısı, İran Sineması,

Giriş

Daha önce ‘Leyli Hakkında’ ve ‘Çarşamba Suri’ gibi uzun metrajlı sinema filmlerini, yönetmenlik karnesine yazdıran Asker Ferhadi (Asghar Farhadi), bu defa, 26 Şubat 2012’de Hollywood, California‘da Kodak Theatre‘den ödülle dönen ve Türkiye’de  İngilizce çevirisinden uyarlanan adıyla tanınan son filmi “Bir Ayrılık”ı, tamamen değişik bir açıdan ve yeni bir perspektiften ve üstelik sadece el kamerası tekniğiyle çekmiştir. Film bölümleri (epizot), bir ailevi melodramla başlıyor ve ardından belgesel formatında ve toplumsal-ailevi yönelim ve etik içerikli bir perspektifle, olduğu gibi yolları ayrılan insanların; günlük kuşkuculuk, güvensizlik, yanlış anlama, helal-haram kavramları çevresinde oluşan hikayelerini anlatmaya devam ediyor. Aslında “Bir Ayrılık” filminin temel özelliği belki de tamamen seyirci için sıradanlığıyla beraber yepyeni bir deneyim sunabilmesi gerçeğidir.

Filmin açılış sahnesi, Simin (Leyla Hatemi) ve Nadir’in (Peyman Maadi),  hâkim karşısında kendilerini savunmalarıyla başlıyor. Simin, kızını daha iyi şartlarda büyütmek için vizesini zorlukla aldığı bir batı ülkesine gitmek istiyor. Diğer taraftan Simin’in eşi ‘Nadir’, batı ülkesine gitmekle bir sorunu olmadığını, ancak kendisini, Alzaymır (Alzheimer) hastası babasına bakmakla yükümlü hissettiğini ve dolayısıyla babasını İran’da tek başına bırakıp gidemeyeceğini söylüyor ve (haklı olarak!!) eşinden bu doğrultuda anlayış bekliyor. Ancak eşi buna karşı çıkmakta ve batı ülkesine gitmekte ısrar ediyor ve üstelik eşi Nadir’den, kızları Terme’nin velayetini talep etmektedir. Diğer taraftan Kızları ‘Terme’ (Sarina Ferhadi) ise, annesiyle gitmek istemediğini ve dolayısıyla babası yanında kalmak istediğini söylüyor. Bu durum, (inatçı?) kadın için tamamen aşılması zor bir sorun haline dönüşüyor ve böylece açtığı boşanma davası da askıda kalıyor. ‘Simin’in evden ayrılması ve ardından Raziye’nin (Sare Bayat)  alzaymır hastası Nadir’in babasının bakıcısı olarak işe başlamasıyla birlikte İran’da laik-orta sınıfı temsil eden Nadir ve Simin ailesinin hayatıyla (cahil?) dindar- işçi sınıfı temsil eden Raziye ve Hüccet (Şahab Hüseyni) ailesinin hayatı birbiriyle kesişiyor ve ardından gelişen olaylar zinciri ile ailevi düzenler olumsuz yönde etkilenir.

  1. ‘Bir Ayrılık’ Filminde İşlenen Cinsiyet Manzaraları

İslami hükümlerin temel alındığı İran Medeni Yasasının “on birinci” maddesine göre; “Erkek ne zaman isterse, eşini boşayabilir”. Ve aynı yasanın “1121” maddesine göre ise; “Bir kadın sadece eşinin cinsel hastalığı, iktidarsızlığı ve akıl hastalığı durumunda hâkime nikâh bozulması yönünde bir talepte bulunabilir” ( Madani, 2009: 42).

Bir Ayrılık’ filminin Farsça orijinal ismi olan ‘Jodai-ye Nader ez Simin (NADİR’İN SİMİN’DEN AYRILMASI) filmle ilgili gelişmeleri ele verirken diğer taraftan İran Medeni Yasalarındaki kadınların boşanma haklarının olmamasıyla ilgili de bazı ip uçlar vermektedir. Dikkat edersek Filmin orijinal başlığında, “Nadir’in Simin’den ayrılması” denilmektedir. Oysa filmin hikâyesinde görüleceği gibi, batıya gitmek için eşinden boşanmak isteyen aslında Nadir değil, tam tersi Simin’dir.

       “Bir Ayrılık” filmi, kadınların, büyük oranda eve/özel alana yönlendirilmiş olduğu ve dolayısıyla “kadınların engellenmesi ve sınırlandırılması, mekânsal birboyut taşıdığı (Sancar vd., 2006: 26) ve evden çıkmalarından tutun pasaport almalarına kadar yasal olarak tamamen bir erkek iznine bağlı olduğu İran coğrafyasında çekilmiştir. Ancak filmin yönetmeni konumunda olan ‘Asker Ferhadi’ başta olmak üzere İran’da herkes, hiçbir kadının filmdeki Simin gibi (içi boş?) gerekçelerle mahkemeye başvuramayacağını bilmektedir. Hal böyleyken ve ülkenin medeni yasalarında net bir şekilde, “Boşanma talebinde bulunmak sadece erkeğin tekelindedir” (Madani, 2009: 42)  gibi kesin kararlar söz konusuyken, nasıl olur da bu filmde ‘Simin’ , eşine boşanma davası açabilmiştir?

‘Bir Ayrılık’ filminin esas yorumu, filmin ilk sahnesi olan mahkeme salonunda gerçekleşen duruşma anında saklıdır. Tamamen ataerkil düzenin temsilcisi olan Hâkim karşısında, sanki nerde ve hangi ülkede yaşadığını ve üstelik böylesi bir mahkemeden nasıl bir karar çıkacağını bilmeden boşanma talebinde bulunan ve öte yandan eşine ve kızına rağmen vizesini aldığı ve alırken herhalde eşinin ne tepki vereceğini düşünmeyen veya batıya gitmek için her şeyi göze alan bir kadın figürü görünmektedir. Öte yandan bu (inatçı?) kadının anlamsız ısrarına karşı çok rahat ve kendinden emin bir biçimde ortaya koyduğu performansla seyirci önünde haklı konumda görünen bir erkek figürü vardır.

Aslında gerçek şu ki, genel itibarıyla İran sinemasındaki kadın ve erkek temsilleri keskindir. Kadınlar ya hep iyi niyetli, ince, ailesine bağlı, vefalı eş, iyi anne ve iyi kız veya tam tersi erkeği baştan çıkaran, duygu sömürücü, akıl çelen, sorunlu kötü kadın, eş ve kız rollerindeler. Ortada bir kadın varsa mutlaka ikinci kategoride erkeği tamamlayan bir kadındır (Lahiji, 1997: 170). O zaman Ferhadi’nin filmini farklı kılan nedir? Belki de Ferhadi’nin filmindeki başrol kadın ve erkek oyuncularının İran’daki güç dengelerini temsil ettikleri sıfatlar onu farklı kılmıştır. Bu temsilleri şöyle açıklaya biliriz:

  • Nadir: Bir taraftan geleneksel
    bağlarından bir türlü kopamayan, diğer taraftan modernite gerçeğini
    kabullenmesine rağmen olduğu gibi benimseyemeyen ve bir nevi aşk ve nefret
    ikilemi içinde kıvranan İran toplumunu temsil ediyor.
  • Simin: İran toplumunun aşk ve
    nefret ikileminde kıvrandığı moderniteyi temsil ediyor. Burada modernitenin
    misyonu, her şeye rağmen ve her kese inat kendi gerçekliğini topluma
    kabullendirmektir. Moderniteyi temsil eden Simin’in işi, filmde öğretmenliktir.
    Bu da aslında modernitenin eğitici gücüne ve toplumu, yenilik kültürüyle
    tanıştırmasına birer göndermedir.
  • Raziye (Hamile Kadın): İran
    toplumunun benimsediği ve dini otoritenin tekelinde olan geleneksel dini temsil
    ediyor. Bu temsilde Raziye, alzaymır hastası Nadir’in babasına bakıcılık
    yapmasıyla aslında bu dinin, hala gelenekselliğin esiri olduğu ve ona hizmet
    etmek zorunda olduğuna gönderme yapılıyor. Raziye’nin hamileliği ve alzaymır hastası
    Nadir’in babası yüzünden çocuğunu tesadüf eseri düşürmesi sorumluluğunu Nadir’in
    üzerine yıkması bir nevi eşi Hüccet’in borçlarını kapatmak istediğindendir.
    Burada aslında, dini otoritenin (Hüccet) din üzerinden (Raziye) yeniden
    güçlenmeye çalıştığına ve yeniliklere tamamen kapandığına ve çıkan her sorunu
    doğrudan İran toplumu üzerine atmaya çalıştığına vurgu yapılırken öte yandan dinin
    akimliğine neden olan asıl sebep geleneksel bağlar olduğu ve İran toplumunun bu
    sorunda müdahil olmadığına da bir gönderme vardır.
  • Alzaymır Hastası Nadir’in Babası: İran toplumunun benimsediği dinin gelenekselliğini
    temsil ediyor. Burada babanın alzaymır hastalığı, tarihi belleğin kayba
    uğradığına birer göndermedir.
  • Hüccet (Raziye’nin Eşi): İran
    toplumunda etkinliği olandini otoritenin (Mollalar ve Hükümet) temsilidir.
    Bu otoritenin tekelinde din (filmdeki temsili Raziye) vardır.
  • Hâkim: İktidarın her bireyin
    üzerine sinmiş olan pratikleri, insanların gündelik davranışlarını da
    belirleyen ve neredeyse herkesin üzerinde bir egemenliği olan ve ataerkil
    toplumun yargılama gücünü temsil eden İran’daki ‘Hiyerarşik gücü’  temsil ediyor.
  • Terme: Gelenek ve modernite
    arasında sıkışan ve hiç birini kaybetmek istemeyen ama seçim zorunda olan İran
    toplumunun geleceğini temsil ediyor. Film bu sorunun cevabını seyirciye
    bırakıyor.
  • Küçük kız çocuğu: Din
    ve onu kendi tekelinde bulunduran dini otoritenin kucağında yetişen ve şimdiki
    zamanı temsil eden o kız çocuğu her şeyle ilgili bilgi edinmek istiyor. Ancak
    İran toplumunun din ve dini otorite arasında çıkan gerginliğin unutturduğu
    çocuktur[1].
  • Evin
    İçinde ve Dışında Kadının Konumu

Lefebvre’nin değindiği gibi; “özsel oyuncular olarak kadınlar, gündeliğin kurbanlarılar ve günlük yaşamın ağırlığı onların omzundadır. Bazı kadınlar anlaşılmaz duygularıyla bunun üstesinden gelirken birçoğu içselleştirmeye yönelerek günlük yaşamın kurbanları haline gelebiliyorlar” (Lefebvre, 1984: 52).

       Geleneksel toplum yapısına sahip İran’da kadının konumu da büyük oranda geleneksel rol ve statüler tarafından belirlenmekte ve cinsiyet temelindeki İş bölümü uyarınca “ev hanımı”, “analık” gibi rolleri yerine getiren geleneksel bir konumda oturtuluyor. Böylece Kadın ve erkeğin toplumdaki görevleri, sorumlulukları, hakları, maddi ve manevi şeylerin üretim sürecindeki konumları kişilik özellikleri sayılabilen her unsur vb. toplumsal cinsiyete göre şekillendirilir. Bunun sonucunda da¸ kadınlar özel alana, erkekler ise kamusal alana yönlendirilir. Kadınlardan istenen, yaşam alanının sınırlarını ev, eş ve çocuklarla belirlemeleridir. Neredeyse ev işleri, çocuk bakımı ve eşin Yeniden üretime hazırlanması kadınların varoluş nedeni olarak görülür (Helvacı oğlu 1996: 41).

        Geleneksel toplumlarda otorite, aile içinde baba veya kocadan kaynaklanıyor. Büyük bir oranda babanın aile içi otorite olarak belirdiğine göre kadının erkeğe bağımlı ve ikincil bir konumda olduğu kaçınılmazdır (Sencer 1993: 23). Bu açıdan Bir Ayrılık filmine bakacak olursak bu filmdeki bütün kadın rollerinin ortak noktası, geçmişe aidiyetlerinin olmamasına rağmen tamamen geçmişin esiri olmaları bize bir bilimsel gerçeği hatırlatıyor. Yani kadının geçmişi bir erkektir dolayısıyla her zaman erkeğin yanında olması suretiyle ancak var olabilir. Bu yorumda, “kadın olmak bir mutluluk biçimi” değildir, belki “bir erkeği mutlu etme” biçimidir. Ve tamamen Ferhadi bu filmde söz konusu geleneğe sadık kalmış ve mutsuzluğa neden olan kadını fişlemiştir. Öte yandan filmdeki ayrılık metaforu da kendi başına bir tartışma konusudur. Filmde yaşanan ayrılık esasında iki yönlü bir ayrılık metaforudur. Biri moderniteyle ilgiliyken diğeri toplum içinde parçalanmışlıkla ilgilidir. Ferhadi için gizlenilecek bir şey ortada yoktur. Kadın onun için yenilik ve moderniteyi temsil ediyor, ancak bu yenilik erkeğin/erkeklerin çizdiği rotadan öteye geçemeyen bir kısır döngü içindedir. Çünkü kadının eninde sonunda uzlaşacağı kişi yine de erkektir.

Filmin en önemli sahnelerinden biri, Raziye’nin (Sare Bayat) Kuran’a yemin etmemesi ve erkeğin bu esasta sinir krizi geçirdiği sahnesidir. Sanki bu filmde bulanık, sığ sularda yüzen ve erkeğin kabullenişini bekleyen bir kadın portresi çizilmiş oldu. Ama nereye doğru? İran toplumunu temsil eden Nadir’e doğrudur. Peki, Nadir kimdir? O da ataerkil bir toplumun birer temsilidir. Ve aslında filmde sözü geçen kadınlar kadar gölgede bırakılan diğer kadın karakterler de (örneğin Terme’nin öğretmeni) bekletilen kalıpların dışına çıkmadıkları gibi filmin her yanına sinmiş olan ataerkilliği günlük yaşamın normalitesiymiş gibi erkeği onaylayıcı bir rol üstleniyorlar.

Asker Ferhadi’nin tüm denemelerinde insan davranışları ve bu doğrultuda özellikle ahlaki sorunlar ön plandadır. Nitekim kendisi de bir söyleşisinde şöyle diyor:

“Günlük yaşamda ahlak öğretilerine sığınarak yaşanan ahlak dışı davranışları göz ardı edemeyiz. Benim asıl sözüm bu işte. Artık karmaşık modern dünyanın karmaşık ilişkilerinde alışık hale gelmiş bir yalancılık kültürüyle insanlar baş başa kalmışlar. Bu durum belki de kaçınılmazdır. Ben kimseyi suçlamıyorum. Ben sadece işimi yapıyorum ve toplumda var olan gerçekleri kendi yorumumla ekrana taşıyorum” (Kanal 3 İRİB, 2012).

  • İyi ama zengin erkekler, sorumsuz kadınlar

Filmdeki ilk mahkeme sahnesi aslında filmin bütün niyetini, top yekûn bir biçimde açığa vuruyor Zaten Nadir’in mahkeme sahnesi boyunca süren mantıklı açıklamaları, evini bir batı ülkesi uğruna terk eden ve başka bir koruyucu kurum olan kendi babasının ocağına dönen sorunlu bir kadın karakterini ortaya çıkarıyor. Aslında yönetmen için çözülmesi gereken bir sorun söz konusu değil. Nitekim filmin hikâyesi, cevabı seyirciye kalmış bir soru işaretiyle bitiyor. Terme kimin seçecektir? Ve ya en doğrusu kimi seçmelidir?

  • İyi ama fakir erkekler, sorumlu kadınlar

Merziye (Sare Bayat) bir hasta bakıcı olarak filmde rol alıyor ve Nadir ile Simin’in arasında olan bitenin tüm dışında duruyor ve çalışacak başka bir yeri olmadığını ve dolayısıyla alzaymır hastası yaşlı adama bakmak zorunda kaldığını filmin gidişatından anlıyoruz. Peki, seyirci olarak bizlerin, tanıklık ettiğimiz bu ayrılık konusu dışında bu filimde ne vardır? Bir Ayrılık’ta bütün bu yerel insani ilişkilerin ortasına, sanki asla gerçeği kavrayamayacağımız ‘yalan’ kırıntıları yerleştirilmiştir. Asıl olarak, ahlaki sorun olan bir yalan peşinde yaşanan bunca olay, belki de yalan söylerken aynada kendi yüzüne bakabilme cesareti gösteren insanların ne kadar yüzsüz olabileceklerini ders olarak almalıyız. Ancak bu mesele tam da öyle değil.

Bu filmin senaristi konumunda olan Ferhadi, aslında burada seyirciyle bir oyun oynuyor. Onun için ‘Terme’, İran’ın Kararsız ve kurban edilmiş gelecek neslini temsil ediyor. ‘Simin’ ise, yeni nesli temsil ediyor ve tabi ki Ferhadi’ açısında İran’ın yeni neslinin temel özelliği; her şeye rağmen ve her kese inat gitmeyi ve kaçmayı düşünen korkak ve zavallı avrat huyluluğudur. ‘Nadir’e gelince, onun konumu bambaşkadır. O, aslanlar gibi mücadele eden ve ufak tefek yalanlarına rağmen yine de insanlığından ve ahlaki değerlerinden vazgeçmeyen ve özellikle tarihini ve geçmişini temsil eden babasını herkese inat ve her şeye rağmen korumaya çalışan muhafazakâr ve yaşaması gereken bir nesli temsil ediyor.

Ataerkil kavramı başlangıçta erkeklerin aile reisliği rolleriyle tanımlanırken günümüzde erkekliğin kadınlık üzerine kurduğu baskı sistemini tanımlamaktadır (Bhasin, 1993: 3). Bu doğrultuda Ataerkilliğin toplumda nasıl ve hangi koşullarda işlediğini hesaba katmayarak esas meseleyi bu mekanizmanın Ferhadi’nin Bir Ayrılık filminde nasıl kendine dışa vurduğu üzerine getirmek istiyorum. Gerçek şu ki, kadınlar ve erkekler toplumsal yaşam içerisindeki rolleri ataerkil ağ içerisinde belirlenmiştir (Çeliker, S: 101). Bu esasta ön plana çıkmış kadınlık genel anlamda ve küresel bağlamda erkekliğe tabi kılınmasını ifade etmektedir (Çeliker, S: 101). Bu tabilik sonucunda kadının tek yaptığı şey ataerkil ağ içerisinde belirli alanlar içerisinde rolünü tamamlamaktır. Böylece kadınlar sürekli olarak erkeklerin kontrolü altında varlıklarını sürdürürler. Bu doğrultuda filmde kadın rolleri tamamen toplumsal yaşamdaki söylemle ve kitle iletişim araçlarındaki söylemle bağdaşmaktadır. O zaman Ferhadi’nin filmini farklı kılan nedir?

Filmin en önemli sahnelerinden biri Sare Beyat’ın kurana yemin etmemesi ve erkeğin bu esasta sinir krizi geçirdiği sahnedir. Bu filmde bulanık, sığ sularda yüzerek karakterlerden iyice uzaklaşan ve bir kayaya takılıp orada erkeğin kabullenişini bekleyen bir kadın. Filmde sözü geçen kadınlar kadar gölgede bırakılan diğer kadın karakterler de bekletilen kalıpların dışına çıkmadıkları gibi olarak filmin her yanına sinmiş olan ataerkilliği günlük yaşamın normalitesiymiş gibi filmde onaylayıcı bir rol üstleniyorlar.

Filmlerdeki konular istendiği kadar sıradan ya da anlamsız olsun, aslında insanların birbiriyle konuşmalarını belirleyen asıl şey güç Hiyerarşisidir. Mevki sahibi olan doğrudan söz hakkına sahip, haliyle manda yoğurdunun en iyisini bilen de o. İktidarın her bireyin üzerine sinmiş olan pratikleri, insanların gündelik davranışlarını da belirleyen şey. Herkes kendi liginde yarışıyor. Hâkim, neredeyse herkesin üzerinde bir egemenlik sahibidir. Ortada mücadele edecek gerçek bir iktidar alanı olmadığından, bulunan her alanda top çevrilen iktidar oyunu da elbette çıkar ilişkileri tarafından belirleniyor. Çünkü kadının mahkeme sonrası neredeyse tamamen sessiz ve bütün bunların arasında her şeye biraz uzak duruyor gibi görünüyor. Filmin sonundaki boşanma sahnesi en çok nadir’in konumlandırılması açısından önemlidir. Ve böylelikle büyük bir kent olan Tahran’da olanların ötesinde, bu şehirde ve bu ilde yaşayan -herkese olmasa da- tüm erkeklere dair bir hikâye evrenine genişliyor.

SONUÇ

İran sinemasının genel gelişimi içinde ‘Asker Ferhadi’ sinemasının yadsınamaz bir önemi olduğunu bir kenara bırakarak, öncelikle Ferhadi’nin filmlerinde ve özellikle ‘Bir Ayrılık’ filminde ahlaki sorunların soğukkanlı bir biçimde işlenirken aslında bu olaylara yaklaşım tarzı, bir uzman yaklaşımından ziyade, nötr ve tarafsız gibi görünen acemi bir gözlemci yaklaşım olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bu doğrultuda ‘Bir Ayrılık’, olabilecekleri flü bir şekilde ortaya koyan ve genel hatlarıyla olmaması gerekene de gönderme yapan, ancak İran coğrafyasına hâkim genel erkekçil belirlenim saplantılarından kurtulmayan ve sadece ahlaki ve azıcıkta olsa sınıfsal sorunları işlemeye çalışan bir film özelliğini taşıyor (olabiliyor).

Sonuç itibarıyla ‘Bir Ayrılık’ filmiBazı bölümler dışında, sanki İran dışı her hangi bir ülkede yapılmıştır. Filmde İran’ın şeriatla yönetilen hukuksal yapısının diğer ülkeler ve özellikle batı ülkeleriyle farkı ortaya konulmamış ve bu nedenle de bu farklılıklar sonucunda ortaya çıkan ve yaşanan sorunlar işlenmemiştir. Dolayısıyla biz aslında burada bir evrensel filmle karşı karşıyayız. Nitekim Ferhadi İran televizyon kanallarından kanal 3’te yaptığı bir söyleşisinde de buna itiraf etmiştir.

“Ben bir yönetmenim. Sadece işimi yapıyorum ve toplumda var olan gerçekleri kendi yorumumla ekrana taşıyorum. Senaryolarım marjinal hayatların ve olmadık olayların hikayesi olabilir. Bana göre bir filmi önemli kılan, verdiği veya vermek istediği mesajdır. Benim esas amacım filmin bu mesajını en anlaşılır biçimde muhatabına ulaştırabilmektir” (Kanal 3 İRİB, 2012).

Asker Ferhadi’nin bu Filmde vermek istediği mesaj nedir? Bir cümlede cevap vermek gerekirse şudur: Konular ve olaylar istendiği kadar sıradan ya da anlamsız olsun, aslında sonunda onları anlamlandıran ve sıra dışı yapan asıl şey ‘Güç Hiyerarşisi’dir.

Filmde göründüğü gibi herkes kendi liginde yarışmaktadır. Ortada mücadele edecek gerçek bir iktidar alanı görünmüyor. Ve bu nedenden dolayı Ferhadi, boşanma sonrası ne olacaklarla ilgili neredeyse tamamen sessiz ve bütün bunların arasında her şeye biraz uzak durmaktadır.

Bir Ayrılık’ filmi, büyük bir kent olan Tahran’da olan bitenlerin ötesinde, bu şehirde ve bu ilde yaşayan gerçekliklerin ekrana taşıyor. Bu çerçeveden filme yaklaştığımızda kavrayacağımız gerçek şu ki; ‘Bir Ayrılık’ filmindeki roller ve özellikle kadın rolleri, tamamen İran’ın toplumsal alandaki ve kitle iletişim araçlarındaki söylemle bağdaşan Güç Hiyerarşisi’yle örtüşmektedir. O zaman bu filmi farklı kılan nedir sorusunun cevabını bulmuş bulunuyoruz. Cevap; film oyuncularının İran’daki güç dengelerini temsil etmeleridir.

Filmin en son boşanma sahnesinde Terme’nin (İran toplumunun geleceği) konumlandırılması çok ilginç ve etkileyicidir. Aslında burada  korumaya çalışılan  değerler tıpkı, Türk, İtalyan,  Amerikan ailesinin korumaya çalıştıkları kadar evrensel değerlerdir.[2] Peki, “Bir Ayrılık” filmi İran sinemasından çıkmayıp da Hint, Brezilya, Yunan  ya da Türk sinemasından çıkmış olsaydı, dünya genelinde aynı başarıyı yakalayabilecek miydi? 

KAYNAKÇA

Berman, Marshal (1999),Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, Çev. Altuğ, Ümit& Peker, Bülent, İstanbul:  İletişim Yayınları,

Felski, Rita (2010), Gündelik Yaşamın Yaratılması, Çev. Morvarid Ayaz, Tahran

Helvacıoğlu, Firdevs (1996). Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik 1928-1995, İstanbul: Kaynak Yayınları 

Kanal 3 İRİB (2012), Mosahebeye 7, www.youtube.com/watch?v=TXOMSL xwK54& feature=related

Lefebvre Henri (1984), Modern Dünyada Gündelik Hayat, Çev: Işın Gürbüz, İstanbul: Metis

Naghd-e Sinama Dergisi, S: 11, Yaz 1997, Lahiji, SHahla (1997), Moruri Bar Simaye Zan Dar Sinamaye İran Az Aghaz Ta Be Emrooz (Başlangıçtan Günümüze İran Sinemasında Kadın Manzaraları Üzerine Bir Okuma), S: 166-172,

Madani, Hosein (2009), İran Medeni Yasasının Tüm Metni, Tahran, Omid Yayınları.

Sancar Serpil, Acuner, Selma, Üstün İlknur, Bora, Aksu, “Cinsiyet Eşitsizliği Bir Kadın Sorunu Değil, Toplumun Sorunudur”, UNDP-Kalkınma ve Demokratikleşme Projelerinde Cinsiyet Eşitliği Hedefinin Gözetilmesi Eğitimi 2005-2006, UNDP, İstanbul 2006. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Volume 2 / 8 Summer 2009 Toplumsal Cinsiyet ve iktidar: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Toplumsal Cinsiyet Düzeni, S:3


[1] Bu temsilleri kapalı bir biçimde Asker Ferhadi, BBC PERSİAN ile yaptığı söyleşide dile getirmiştir. Ben o konuşma üzerinden bu temsilleri geniş bir biçimde yeni bir yorum getirdim. Bilgi için: www.youtube.com/watch?v=TXOMSLxwK54&feature=related

[2] “Bir Ayrılık” filmi, İran’ın  “Altın Ayı” aldığı ilk film olduğu gibi  bugüne kadar aynı anda 3 “Altın Ayı” alan ilk filmdir. Yönetmen , Asghar Farhadi ‘nin kızı olan ve filmde Nadir ve Simin’in 11 yaşındaki ‘Terme’ isimli kızlarını canlandıran “Sarina Farhadi” Berlin’de  en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. Film, Golden Globe alan ve Bafta adayı olan  ilk İran filmi özelliğini de taşıyor. Dağıtım şirketi olarak seçilen bir Fransız firması; Memento Film “Bir Ayrılık” filmi için son derece başarılı bir kampanya yürütmüştür.