“Küçük yaşlarda bir kız çocuğu eliyle bir ineği babasına göstererek ona “Bu nedir?” diye sorar. Babası da “o inek” diye yanıt verir. Kız yine sorar: “Neden ona inek diyorlar?”.
(Olin Wright’tan Aktaran Tamjidi, S: 28)
Sınıf nedir sorusunun yanıtı o denli kolay olsaydı her halde iki yüz yıla aşkın bir zaman içerisinde sosyal bilimci teorisyenler arasında bir ortak görüş veya eğilimin bulunması gerekirdi.
Latince “classis” kökünden türeyen sınıf kelimesi, Roma döneminde zenginliklerine göre vatandaşları kategorileştirmeye yarayan bir kavramdı. (Aktaran, Deprem, S: 9)
Sınıf, ekonomi alanıyla ilgili bir kavram mıdır? Yoksa kültürel, toplumsal, siyasal veya hatta bunların hepsiyle ilgili bir kavram mıdır? Yanı sıra bu kavramın cinsiyet, etnik, din ve mezhep, aile ve benzeri kimliksel grup tanımlamalarıyla ne denli ilişkilisi vardır? Belki de bunlar gibi birçok soru daha sormak mümkündür.
Bunlar ve bunlar gibi sorulara yanıt arayan teorisyenlere göre, sınıf kavramının bu denli karmaşık görünmesinin nedeni bu kavramın içerdiği bazı özelliklere bağlıdır. Bu doğrultuda sınıf tanımlamasının yolunu bu kavramın statü, meslek ve gelir grubu gibi diğer toplumsal birimlerden ayırmaktan geçtiğini düşünüyorlar (Tamjidi, S: 28). Ancak bence ne olursa olsun sınıf kavramı her ne denli kolay ve anlaşılır gibi bir kavram gözükse de insanlığın toplumsal yaşam koşullarını yansıtan karmaşık bir kavram olduğu kesindir.
Bu yazı, sınıf kavramının tez çalışmasında nasıl kullanmam gerektiği yönünde bir deneme metni olarak farklı görüşleri irdeleyerek belirli bir sınıf tanımı üzerinden hareket etme amacındadır. Yapılacak olan söz konusu tez çalışmasında sınıf kavramının kullanılmasındaki en önemli amaç araştırma konusu olan İran coğrafyasının toplumsal yapısıyla farklı toplumsal grupların yaşam koşulları ve statüleri arasındaki ilişkiyi ve bu sınıfların genel davranış biçimlerini ve göç ve sığınma sürecinin yaşanmasında uzun vadeli etkinlikleri ve sonuçlarını inceleyebilmektir.
Sınıf Kavramı Üzerine
Grup, kesim ve sınıf gibi kavramların kullanım biçimi toplumların oluştuğu tarihler öncesine kadar uzanmaktadır. Ancak bu konular üzerine tartışmalar ve farklı yaklaşımların ortaya çıkması 19. YY’da ana akım teorisyenleri tarafından başlatılmıştır. 19. YY aslında kapitalizmin üretim tarzının Avrupa’da toplumsal sistemine egemen konuma geldiği çağdır. Sanayi toplumunun geliştiği ve köylerden şehre doğru göç akınlarının başlamasıyla birlikte köylüler işçi olarak yeni bir sınıf oluşturmaya başladılar. .
Marks ve Engels, Alman İdeolojisi’nde sınıfın yerine kullanılan tabaka, kast gibi sosyal aidiyet formlarının sınıflara bağımlı olmakla birlikte, üretim dışındaki unsurlarca da beraber belirlendiklerini belirtmişlerdi. Marks’ın üretken emek tanımında emek, hem kullanım hem de değişim değeri üreten emek olarak görülür. (2013: 98). Yanı sıra Marx, her ücretli emeğin üretken emek ile eşdeğerde olmadığını da söylemektedir bizlere. Marks’ın hizmet tanımına gelince: hizmet, kullanım değerinin madde olarak değil, bir etkinlik olarak yararlı duruma gelmesidir (aktaran Öngen, S: 105) Pek çok çeşitli mesleğin hangi kategoriye girdiği tartışmaları arasında, zenginlik yaratan her emeğin Marksizm tarafından üretken sayıldığını da vurgulayarak bitirelim.
Marx’ın sınıf kavrayışında en önemli kilit kavram yabancılaşma kavramıdır. Yabancılaşma metaforuyla kastedilen olgu, doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının doğal birliğinin inkârıyla başlamıştır. Böylece insan ile doğa arasındaki alışveriş, dolayısıyla insanlar arasındaki ilişkiler insana aykırı bir mecra girmiştir. Bu büyük inkârı yaratan ve binlerce yıldır yaygınlaştırıp geliştiren, insan faaliyetinin kendisidir. İnkârı yaratan insan faaliyeti, insana aykırıdır, insana yabancıdır, sapkındır. İnkâr derinleştikçe sapkınlık azmakta, insanlar kendi yabancılaşmış faaliyetlerinin gittikçe daha çok esiri olmaktadırlar.
İnsanın insana yabancılaşmış faaliyetten kurtuluşu teorisi, Marks’ın merkezi konumdaki teorilerdendir. Marks’ın geliştirdiği bütün teoriler, insanın kurtuluşu üstüne esas teorisini inşa ve tahkim eden düşüncesel basamaklardır. Yani Marks’ın bütün çalışmalarının merkezinde insan vardır, insanın kurtuluşu vardır.
Toplam olarak bakıldığında, sınıfın tanımlandığı eksen bakımından iki ana ayrımı görüyoruz: Marx ve ardıllarının savunduğu biçimde üretim ilişkilerinde bulunulan yere göre sınıfları tanımlama tutumu ile daha öznel ve dar kapsamlı kriterler ışığında, örneğin otorite, teknik işbölümü, vs sınıfları tanımlama biçimleri. İkincisinde “sınıf” daha kaygan bir zeminde tanıtlandığı oranda, cinsi, ırksal, dinsel, etnik kimlikler ile eşdeğer bir paye kazanmış oluyor. Daha sübjektif kriterler hâkim olduğu nispette de, pek çok kimlik gibi sınıf da daha ziyade bir tercih sorununa indirgenmekte; her şey bir yana, oluşum ve süreklilik koşulları daha esnek belirlenimlerle çevrili bir alana hapsedilmekte, işyeri ve hayatta bir bütün olan dinamiksel yönü göz ardı edilmektedir. Sınıfın gerçekliğine varmanın yolu, onu toplumsal alanda doğru yere oturtmakla birlikte, sosyal çelişkilerin doğal bir hiyerarşisini yapmaktan geçiyor. Söz gelimi, esas çelişki, yönetim ile halk arasında demek; sosyal yapı analizinde sınıf kavramını devre dışı bırakmak pekâlâ olabilir.(Özuğurlu, S: 29-48 )
Bir Oluşum ve İlişki Olarak Sınıf
“Dünyada görülen en bütünselleştirici sistem olan kapitalizm ile kuramsal olarak yüzleşmekten kaçınmak için, bilgiyi bütünselleştirmeyi reddetmekten daha iyi bir rol olabilir mi? kapitalizmin dünya çapında ve bütünselleştirici iktidarına karşı yürütülen en yerel ve kendine özgü direnişlerin karşısında, dağınık ve parçalanmış öznelerden daha büyük bir pratik engel olabilir mi?”
(Wood, S: 16)
1990’larda tarihsel materyalizmin yeniden yorumlanması çabasına girişen Ellen Meiksins Wood, tarihsel dönüşümlerin temel dinamiğinin “üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki” olarak açıklandığı görüş etrafında biçimlenir (Oğuz, S: 45). Wood, yöntemsel olarak üretici güçlerin üretim ilişkilerine dayanan anlayışı ya da üretim ilişkilerinin tek mekanik, tek çizgi izleyen anlayış yerine sınıfsal dinamiklere dikkatimizi çeker. Burada önemli nokta, sınıf mücadelelerine bağlı olarak biçimlenen toplumsal bir tarih anlayışının varlığıdır (Aktaran Oğuz, S: 46). “Üretim araçlarına ilişkin bir ilişki olarak tanımlanan sınıf”ın, artı-değerin çıkarılıp alındığı toplumsal tarihsel ilişkilerden soyutlanması anlamına gelmektedir. Fakat Wood, toplumsal ilişkilerin kendisini, mülk sahipleri ile üreticiler arasındaki ilişkinin dinamiğine; yani toplumsal ve tarihsel süreçlerin kaynağı olan zıtlıklara ve çelişkilere odak veren Klasik Marksizm’e eleştiri getirir. Çünkü bu anlayışta eşitsizlik, karşılaştırmaya ilişkin bir ölçü; görece avantaj ve eşitsizlikleri yapısal hiyerarşide farklı yerlerde konumlanmış insanlar arasındaki dolaylı karşılaştırma ilişkisinin ölçüsü olarak işler. (Oğuz, S: 46)
Wood, “İngiliz İşçi Sınıfı Oluşumu”nun yazarı E.P Thompson’ın İngiliz işçi sınıfının 18. ve 19.yüzyıldan itibaren uzun bir tarihsel süreç içerisinde oluştuğunu gösterdiği düşüncesinin, onun sınıf oluşumu sürecinde “dönüşüm içindeki sürekliliği” vurgusuna sahip olduğunu söyler. Bu vurgudan yola çıkarak Wood, Thompson’da olmadığını iddia ettiği daha ayrıntılı ve sistematik bir sınıf kuramını ortaya koymaya çalışır (Wood, S: 3-20).
“İçsel Bir İlişki ve Süreç Olarak Sınıf” ve “Tecrübe”nin Aracılığı: Thompson’ın meselesi tarihte sınıfı görünür hale getirmek ve bu sınıfın nesnel belirlenimlerini tarihsel güçler olarak ifade etmek, yaşamın içindeki gerçek etkilerini göstermektir. Wood’a göre bu nedenle sınıfın özü, yapısal konumda değil ilişkilerde aranmalı. İlişki olarak sınıf, sınıflar arasındaki ilişkiyi ve bir sınıfın iyeleri arasındaki ilişkiyi gerektirmektedir. Wood, sınıflar arasındaki ilişkiyi sömürü ve uzlaşmaz çelişkiler yerine üretim biçimleri ve üretim ilişkilerinin yalnızca gelir farklılıklarından ibaret olarak ele alan ve böylece sınıflara arasındaki farklar, eşitsizlikleri, sınıfı görünmez hale getiren katmanlandırma kategorsi olarak sınıf yaklaşımına karşıdır (Wood, 2001: 95-98).
Wood bir sınıf tanımı yapılırken uzlaşmazlıkların ortaya çıkarılmasını zorunlu fakat yetersiz bir koşul olarak görür. Bu bizi içsel bir ilişki olarak, sınıfın iyeleri arasındaki bir ilişki olarak sınıfa getirmektedir. Bir ilişki olarak sınıf, bu anlamda aynı zamanda, sınıfların temelindeki üretim ilişkilerine nasıl bağlı olduğunu kapsar. Sınıf, üretim ilişkileriyle eş anlamlıdır, fakat Wood’a göre sınıf ilişkileri üretim ilişkilerine indirgenemez. Üretim ilişkileri, üretim sürecindeki insanların arasındaki ilişkidir, bağlantı noktası üretenler ile onların artı-emeğini sömürenler arasındaki uzlaşmazlıktır (Wood, 2001: 103). Ancak üretim ilişkilerinde belirgin olan kutuplaşmalar tarihsel sınıfların tüm üyeleri için kesin bir biçimde geçerli değildir. Bir sınıfta birleşen insanların tamamı, üretim süreci veya sömürü sürecinin kendisi tarafından doğrudan bir araya getirilmez. Bir sınıfın üyeleri arasındaki ilişki veya bunlarla başka sınıflar arasındaki ilişki farklı türdendir. Sınıf doğrudan sürecini ve sömürüyü, belirli üretim ve sömürü birimlerini aşan, daha geniş bir ilişkidir.
Bir sınıfın üyelerini bir araya getiren bağlar basitçe, sınıfın yapısal olarak üretim ilişkileri tarafından belirlendiği savıyla tanımlanmaz. Wood, Sınıf oluşumunun açıklanması, Thompson’ın deneyimi gibi kavramlar olmaksızın özellikle zor olduğunda ısrar eder. Yaşanan ortam, toplumsal bilinç ve onunla birlikte sınıf olarak davranma eğilimini biçimlendirir. Yaşanan ortam üretim ilişkileri ile sınıf arasındaki denkleme dâhil edildiğinde deneyimin tarihsel ve kültürel özellikleri de kapsanır. Bu, toplumsal varlık ve toplumsal bilinç arasındaki bağlantıyı kurar. Wood, burada tarihsel maddeciliğin toplumsal varlığı, bilinç ile ilişkisinde öncelikli bir konuma koymasını reddeder; çünkü aralarındaki ilişki düaliteye değil bütünlük içerisindeki birlikteliğe dayanır. “Tecrübe” kavramı toplumsal varlık ile toplumsal bilinç arasında gerekli bir “ara terim” olarak karşımıza çıkmaktadır (Wood, 2001: 204-107).
Toplumsal varlığın bilinci belirlediği bir ortam olarak bu anlamda Thompson’ın “tecrübe” si Wood’un sınıf kuramında toplumsal varlığımız dâhilinde ondan aşkın değil, insanın beyninin ürünü olan “belirleyişin tecrübesi” haline gelir. Tecrübe, nesnel yapıların insanların hayatını etkilediği ve örneğin neden sadece ilişkileri değil de sınıflarımızın da olduğunun açıklaması anlamına gelmektedir. Thompson’ın söylediği biçimiyle, yapılanmış süreçlerin belirleyici baskılarının insanlar tarafından nasıl yaşandığı ve insanların bu baskılarla nasıl başa çıktığı ancak tecrübe ile açıklanır. Wood’un bu görüşünden yola çıkarak can alıcı noktanın, sınıf kuramına yapılanmış sürecin (sınıf oluşumunun yapısal temeli olan uzlaşamaz çelişkiler içeren üretim ilişkileri), yapı kavramı ile tecrübenin birlikte ele alınmasıdır (Deprem, S: 21-23).
Süreç olarak sınıf ısrarı, sınıf bilinci ile sınıfsal konumlarca değişik yollardan biçimlendirilen, kendi varlığının bilincinde ve etkin bir sınıfa aidiyette ifadesini bulan bilinç biçimleri arasında farkı dikkate alır ve Thompson’ın yaptığı gibi bu ikisi arasına giren tarihsel süreçlerle ilgilenir. Amaç, sınıfın politik bir güç olma veya kendisini böyle bir güç haline getirme sürecindeki sınıfa dikkat çekmek, sınıfsız sınıf mücadelesine odaklanarak işçi sınıfını pasif bir kurban değil, tarihi yeniden kuran etkin bir sınıf olarak kurmaktır. Bu durumda toplumsal dönüşümün temel aracısı olarak işçi sınıfı ile sınıfların kendi eylemlerinin ve direnişlerinin izlerini taşıyan sınıf mücadeleleri sınıf kuramında yerini bulur. Thompson’ın sınıf oluşumu sürecine dayan sınıf kuramı, öznelci-iradeci olmak değil, popüler bilinçliliğin (gündelik deneyimin) – mükemmel olmayan veya kısmi biçimlerinin, sınıf ve sınıf mücadelesinin sonraki veya ideal gelişmeler açısından yanlış bile olsa- kendi tarihsel şartlarında geçerli özgün ifadeleri olarak algılanışına izin verir (Oğuz, S:51-52).
Sonuç
Günümüz kapitalizm koşullarında, “sınıf” gerçeği ne yüzyıl öncesinde olduğu gibi kendi içine kapalı bir devre sistemi niteliğinde, ne de kavramsal olarak son derece sınırlı terimlerle ifade edilebilecek denli basit, temel bir toplumsal birimdir. Modern anlamıyla sınıf olgusunun ve kavramının ortaya çıktığı zamanlardan bu yana yaşanan baş döndürücü sosyo-ekonomik değişim sınıfa, zamanın şartlarının eskitemediği temel önemdeki kavramsal çerçevenin yanı sıra, çok boyutlu ve pek çok farklı sosyal kavramla birlikte bakmanın gereğini getirmiştir (Deprem, S:).
- asırda çok daha kompleks bir yapıya bürünen sosyal hayat çok ileri üretim teknik ve sistemleriyle örgülü bir şekilde toplumsal hayatın her hücresini saran değişim ilişkileri, kapitalizmin küresel bir dünya sistemi haline gelmesi, ortaya çıkan yepyeni meslek türleri, toplumsal kimlikler gibi temel toplumsal gelişmeler sonrası toplumsal sınıf olgusuna yönelik bakış açıları her seferinde yeniden gözden geçirildiği gibi, güncel gelişmeler paralelinde üretildiği görülen pek çok teori ve yaklaşım da yeniden masaya yatırılma ihtiyacı hissedildi.
Toplumsal sınıf olgusuna ve onun her çeşit sosyal olgu, olay ve değişkenle ilişkisine dair söylenmiş ve söylenen teoriler yığınından, günümüz toplumunu “sınıf”lar temelinden hareketle incelemek üzere, nasıl sağlıklı, bilimsel ve doğru bir yaklaşımlar yığınını ayıklayıp, en ideal sosyal bakış seçkisine ulaşabileceğiz? Öyle ya, günümüze dek, pek çok düşünürün sınıf sorunsalını inceleme konusunda farklı noktalardan yaptıkları katkılar, aslında tarafımızca da halen en uygun toplum inceleme yolu olan diyalektik materyalist dahi sınıf yaklaşımının kavramsal ve yöntemsel cephanesini zenginleştirmiştir.
Toplumların sınıflardan oluştuğunu kabul eden herkes, bu andan itibaren istemese de temel sınıfsal sorunlara taraf olmak durumunda kalmaktadır. Çünkü her şeye rağmen bugün sosyal bilim dünyasında halen toplumsal analizde en sık temel alınan toplumsal birim olma özelliğini korumaktadır sınıf.
Günümüzde toplumsal sınıfa yaklaşım konusunda en başta gelen sorunlu noktalarının başında sınıfların nesnel ve öznel kimliklerini, diğer bir deyişle yapısal ve görünür özelliklerini, sınıfsal tespitlerde birbirine karıştırmak, birbirlerinin yerine kullanmak oluşturmaktadır. Tez boyunca, Öngen ve Özuğurlu’nun çalışmalarından yola çıkarak vurgulanılan bu nokta, özellikle sınıfların politik ve ideoljik bilinç durumlarına yönelik var olan konjonktür bağlamında yapılan eleştirilerde kendini açığa vurmaktadır.
Bugün de halen, diğer temel sınıf tartışma noktalarının gündelik sosyal hayata nasıl yansıdığı biraz yakından bakılınca daha iyi anlaşılıyor. Sosyal bilimlerin de kimi zaman zaafına düşüyor oldukları, toplumsal oluşumların tarihsel koşullarından, oluşum şartlarından soyutlanarak değerlendiriliş tarzları, güncellik adına, sosyal gerçekliğin tıpkı nesnellik-öznellik yöntemsel yanlışında olduğu gibi ufak bir kısmından yola çıkarak, onun tüm gerçekliğini paralelinde onla ilgili sonuçlar çıkartabilmektedir. Bunun yanı sıra, sınıfa dinamik ve diğer sınıf ve tabakalarla çok yönlü ilişkisi içinde bakmama yanılsamasının en dolaysız sonucu olarak, sınıfın her türden eylem, hareket, tepki ve sosyo-psikolojik durumunun nedenini, yine sınıfların salt kendi içsel koşulları ve potansiyellerinde görme eğilimine yol açtığı görülmektedir. Hâlbuki tez çalışması boyunca vurguladığımız kritik önemdeki yöntemsel esas, bilhassa emek tarihçilerinin gözlem ve tarihsel çalışmalarının dolaysız bir neticesi niteliğinde olan; sınıfın tamamen tarihsel, oluşumsal, ilişkisel bir sosyal birim olduğu ve gerçek anlamda ancak diğer sınıfsal ve sosyal dinamiklerle ilişkisi içinde düşünüldüğü takdirde anlaşılabileceği gerçeğiydi.
Sınıf ve onu oluşturan bireyler ilişkisini doğru yerlere oturtmak konusu da, gerek bireylerden sınıflara gerekse de sınıflardan bireylere doğru yapılan analizlerde bir başka sorunlu alanı oluşturmaktadır. Sınıf ile onları oluşturan kolektif aktörlerin ilişkisini, diğer bir deyişle sınıf üyelerinin, sınıf kimliğinin yanı sıra sahip oldukları diğer toplumsal aidiyet formları da aynı anda akla getirilmedikçe, doğru yerlere oturtmak zor gözüküyor. Bu denli karmaşıklaşan ve bireyin aynı anda çok farklı sosyal deneyimleme mekanizmaları ile çevrili olduğu bir sosyal ortamda, sınıf ve üyesi ilişkisini dar parametreler ışığında incelemenin imkânı bugün için çok daha zordur. Sınıf yaşayan bir sosyal organizma olduğu gibi, tek-tek veya tikel parçaları da, aynı anda onunla ve onun dışında da yaşamaya devam eden sosyal organizmalardır. Buradan; sınıf kavramının, bireylerin oturdukları yerde ona sahip oldukları bir sosyal aidiyet formu olduğundan daha fazla, onun için mücadele edilen, kendisinin mücadelede kazanıldığı bir sosyal aidiyet formu olduğu sonucunu çıkarıyoruz.
Sınıfın, ne bir toplumsal tasnif ölçütü olarak işlevini tamamladığı, ne de sosyal hareketliliklerdeki başat rolünü kaybettiği bir çağda yaşıyoruz. Sınıfı, yaşanan sosyo-ekonomik gelişmeler ışığında, ancak bilimsel ve insan merkezli sağduyuyu da hiçbir zaman kaybetmemek şartıyla yorumlama geleneğini sürdürmek, yaşanan bu hızlı sosyal kargaşa ve bulanıklık havasını görece yavaşlatıp, doğru ve uzun ömürlü analizler yapabilmenin de yegâne yolu olarak gözüküyor.
Marksizm’de sınıfın sırrı, sosyalist filozofun ona basit değil karmaşık bir ilişki olarak kavramlaştırmasında yatar. Marx, sınıf’ta genellikle ayrı-ayrı ele alınan bir dizi toplumsal bağı (çeşitli ölçütler temelinde gruplar arası ilişkiler) üst üste koyar. Bu toplumsal bağları organik bir bütünün birbiriyle etkileşimli parçaları olarak tetkik eder. Organik bir bütün olarak toplumun herhangi bir parçasındaki gelişme ister istemez diğerlerini de etkiler. Bu konunun neredeyse tüm ele alınış biçimlerinde yapılan hata, tek boyutlu bir anlamın peşinden koşmaktır. Sınıfı kesin bir dille tanımlamak için çok çeşitli farklı ölçütlerin kullanılıyor olması aslında Marx’ın sınıfın içeriğinde gördüğü toplumsal ilişkilerin ne kadar da zengin olduğunu yansıtmaktadır.
Bir başka deyişle, Marx’ın kendine mahsus “sınıf” kavramını inşa etmişse bunun altında kendi toplumunda hâkim üretim tarzıyla farklı ilişkilere, bu ilişkiler temelinde karşıt ekonomik çıkarlara sahip grupların varlığını ve bu gruplar arasında kendi ayrıksılıklarına ve buna eşlik eden çıkarlara yönelik bilincin gittikçe yükseliyor olmasını ve bu çıkarları yükselten toplumsal ve siyasal örgütlerin gelişmesini tespit etmesi yatmaktadır.
KAYNAKÇA
Wood, Ellen Meiksins (2003), “Kapitalizm Demokrasiye Karşı”, 1. Baskı, Çev. Şahin Artan, İletişim: İstanbul.
Deprem, Okay (1992), “Güncel Sınıf Tartışmalarına Genel Bir Bakış”, www.okaydeprem.files. wordpress.com. Erişim Tarihi: 01.06.2013.
Marx, Karl & Engels, Friedrich (2013), “Alman İdeolojisi”, 1. Baskı, Çev. Olcay Geridönmez & Tonguç Ok, Evrensel: İstanbul.
Öngen, Tülin (1994), “Prometheus’un Sönmeyen Ateşi”, Alan: İstanbul.
Özuğurlu, Metin (2002), “Anadolu’da Bir Küresel Fabrikanın Doğuşu”, Halkevleri: Ankara.
روزنه ای به اعماق، باز هم بحثی در مورد طبقهTamjidi, majid (2010),
(Derinlere Doğru: Sınıf Üzerine Bir Tartışma), Hafta Dergisi, Yıl 6, Sayı 28, Tahran.
Oğuz, Şebnem (2007), ”Maddeci Tarih Yazımında Temel Tartışmalar”, Praksis Dergisi, (17).
Wood, Ellen Meiksins (2001), “İlişki ve Süreç Olarak Sınıf”, Praksis Dergisi, (1).