MARSHALL BERMAN’IN  KATI OLAN HER ŞEY BUHARLAŞIYOR” KİTABINI OKUMAK

  1. BERMAN VE MODERNLİĞİN DÖNEMSELLEŞTİRİLMESİ

Berman, modernliği tanımlama noktasında dönemselleştirmelere gitmiştir.

Buradaki amacı aslında modernliğin hem yeni bir temellendirmesini yapmak hem de bu modernliğin yaşadığı dönüşümü göstererek, kötü gidişat için bir model yaratmaktır. Zaten kendisinin de söylediği gibi, günümüz modernliğini 19. yüzyıldaki düşünürlerden hareketle, onların görüşlerini yeniden yorumlayarak ve anlayarak yeni bir forma sokmak gerekmektedir. Yani günümüz modernliğinin temellerini yine ilk ortaya çıktığı dönemden hareketle, bu dönemi yeniden yorumlayarak yapmaya çalışır. Berman, modernliği 3 döneme ayırır.

İlk dönem olan 16. yüzyıldan 18. yüzyılın başına kadar “insanlar, modern hayatı
algılamaya yeni başlamışlardır; onlara neyin çarpmış olduğunu anlayamazlar henüz.
Umutsuzca, el yordamıyla uygun sözcükleri bulmak için çırpınırlar; deneyim ve umutlarını
paylaşabilecekleri modern bir kamu ya da camianın ne olabileceği konusunda pek fikirleri
yoktur.”19 Bu dönemde bireyler, yaşadıkları değişimin nasıl bir etki yaratacağını, bireysel
ve toplumsal olarak ne tür sonuçlar doğuracağını bilememektedir. Dönem itibariyle
anlamlandırmalar gayreti içindedirler. Bu dönemden sonra ikinci dönem gelmektedir. Bu
dönem, 18. yüzyılın sonundaki devrimler dönemine denk gelmektedir. Fransız devriminin
tüm dünyaya olan etkisi nedeniyle, bireyler müthiş bir devrimci, dönüşümcü anlayış içerisinde bulunmuşlardır. Hayatın her alanında bir patlama, kargaşa ve alt üst oluşlar vardır.
“19. yüzyılın modern kamu alanı, bir yandan da hiç de modern olmayan dünyalarda
yaşamanın madden ve manen neye benzediğini hatırlamaktadır hala. Bu içsel ikilik aynı
anda iki ayrı dünyada yaşıyor olma hissini, modernleşme ve modernizm düşüncelerini
doğurur ve kökleştirir.”20 Berman, burada üstü kapalı da olsa, modernliğin toplumsal barışı sağlamada önemli bir yere sahip olduğunu iddia etmektedir. Dönem itibariyle yaşanan devrimlerin yarattığı anomi ortamının üstesinden, modern paradigmayla gelebiliriz imasında bulunmaktadır. Berman’ın yaptığı son dönemselleştirme ise, 20. yüzyıldaki modernliktir. Bu dönemde modernleşme sürecinin neredeyse tüm dünyaya yayıldığını ve sanat ve diğer alanlarda önemli başarılar yakaladığını ileri sürmüştür. Başarılar çoğulcu anlamda değil, modernliğin çizdiği, kendine özgü gelişme seyrine göre elde edilmiştir. Şöyle ki, modernliğin evrensel, genel geçer egemenlik söylemi bağlamında farklılıkların yok sayıldığı ve buna bağlı olarak da farklı kültürel etkinliklerin tek bir modernlik kültürü içinde eritildiği ortaya çıkmaktadır ki Berman da bunu farklı şekilde dile getirmektedir: “modern kamu, genişledikçe sayılamayacak kadar çok özel dillerde konuşan bir sürü parçaya ayrılır; sayısız, bölük pörçük şekillerde ele alınan modernlik düşüncesi canlılığından, tınısından ve derinliğinden çok şey kaybeder; örgütlenme ve insanların hayatlarına bir anlam verme yetisini yitirir. Bunun sonucunda bizler, kendimizi bugün kendi modernliğinin köklerinden kopmuş bir modern çağın ortasında buluyoruz.”21 Berman’ın asıl kaygısı, modernliğin farklı yansımalar bularak özünden, hegemonik tekleştirici yapısından uzaklaşmış olmasıdır. Çünkü modernliğin ilerlemeci bakış açısı ve buna bağlı olarak farklı kültürel unsurları yarattığı tekçi kültür içinde eritme çabası günümüz modernliğinin en önemli eleştiri noktası olmuştur. Yerel kültürlerin söz sahibi olamadığı bu süreçteki sıkıntılar, Berman’ın modernliğin özünden uzaklaştığı için kaygı duymasına sebep olmuştur. Ayrıca modernliğin bireyde neden olduğu öz yıkım nedeniyle Aydınlanmanın düsturlarından olan uzaklaşma da Berman’ın problem olarak gördüğü noktalardır.

Berman’in Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor” Kitabından seçme sözler

“Bu bir itiraflar kitabı değil. Yine de yıllarca onu içimde taşıdığımdan, bir şekilde hayatımın hikayesi haline geldiğini hissettim (S: 9).”

“Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor’da modernizmi, modern insanların modernleşmenin nesneleri oldukları kadar özneleri de olmak, modern dünyada sıkıca tutunabilecekleri bir yer bulmak ve kendilerini bu dünyada evde hissetmek için giriştikleri çabalar olarak tanımlıyorum (S: 11).”

“modernizmi, sürekli değişen bir dünyada kendimizi evimizde hissetmek için yapılan bir savaşım (mücadele) olarak düşündüğümüzde, modernizmin hiçbir tarzının asla tanımlayıcı olamayacağını görürüz (S: 12) .”

Post-modernistlerin, bu kitaptakiyle keskin bir şekilde çatışan bir paradigma geiştirdikleri söylenebilir. Ben, modern hayatın, modern sanat ve düşünüşün, kendibi biteviye eleştirme ve biteviye yenileme kapasitesinin olduğunu ileri sürüyorum (S: 17-18).

“Bugün, dünyanın her köşesindeki insanlarca paylaşılan hayati bir deneyim tarzı; diğer bir deyişle uzay ve zamana, ben ve ötekilere, yaşamın imkânları ve zorluklarına ilişkin bir deneyim tarzı var. Bu deneyim bütününü modernlik diye adlandırmak istiyorum. Modern olmak, bizlere serüven, güç, coşku, gelişme, kendimizi ve dünyayı dönüştürme olanakları vaat eden; ama bir yandan da sahip olduğumuz her şeyi, olduğumuz her şeyi yok etmekle tehdit eden bir ortamda bulmaktır kendimizi. Modern ortamlar ve deneyimler coğrafi ve etnik, sınıfsal ve ulusal, dinsel ve ideolojik sınırların ötesine geçer; modernliğin, bu anlamda insanlığı birleştirdiği söylenebilir. Ama paradoksal bir birliktir bu, bölünmüşlüğün birliğidir: Bizleri sürekli parçalanma ve yenilenmenin, mücadele ve çelişkinin, belirsizlik ve acının girdabına sürükler. Modern olmak, Marks’ın deyişiyle ‘katı olan her şeyin buharlaşıp gittiği’ bir evrenin parçası olmaktır (S: 27).”